Türlü hile ve birçok masraf ile Leyla’yı alıp getirdiler. Halife sabah erken mumları yaktırdı. Leyla’yı dikkatle gözden geçirdi. Başını öne eğdi, saatler var ki düşüne durdu. Nihayet kendi kendine dedi ki; hele onu bir konuşturayım, belki söz söylerken güler de yüzünde ki güzelliği daha çok belirir dedi. Köşesinde hüznün cismi gibi duran Leyla’ya çevirdi yüzünü, sordu halife Harun Reşit;”Sen Leyla mısın ?” Evet ben Leyla’yım dedi Leyla ama sen Mecnun değilsin. Onun başında olan o gözler sende yok, öyle dedi Leyla halife Harun Reşid’e… Başkalarına baktığın gözlerle Leyla’yı nasıl görebilirsin ? O gözleri yaşla yıkamadıkça söz kimindir bilmem ama hakikattir dahi herkesindir. Bana Mecnun’un gözleriyle bak, der. Seven sevgiliye Mecnun’un gözleriyle bakmalı. Eksiklik ne o vakit burada ?Eşe de Allah’a da sevgiyle irfan ile bakmalı. Bilgi ile bakmak başkaca iş.İslam sevgidir, aşktır, irfandır. Başkasını diyenler eksiktir. Sevgi kişiyi tevhide götürür. Tevhide varan, varlığın cümlesine aynı nazarla bakar. O öyledir, şu şöyledir, falan haldedir. Kalır mı bu kem sözler, bu dedikodular sevgiyle bakanda, sevgisiz bakanın gözüne budaklar batar, kör eder. Kişi kendini kör edende, o körlüğe merhem biçare, tabipler biçare. Siz hiç Bağdat’ın meşhur hırsızlarından Cuhan’ın Sergüzeştini okudunuz mu ?
Cuha bir gün akşam mesaisine başlamak için hurmanın gölgesinde yatarmış. Oradan biri onu dürtmüş. Bak hele Cuha, bak hele! Tepsiler geçer, içinde mücevherler, her türü ziynetler Cuha istifini bozmaz, banane der. Ötekisi bu kez; iyide der sizin eve geçer. Hazret gene istifini bozmaz, iyi de der, size ne ? bize ne ? Biz senin sözüne değil, sükutuna bakarız. Sükut haldir, nasıl ki türlü türlü sözler, kelimeler, cümleler var. Türlü türlü de sükut var. Kişi konuştuğu değil sustuğudur. Meğer ki asıl konuşan hal ola. Hali ne ise kavli de odur kişinin. Ağzından hangi harfler hangi sıra ile birlenip, hangi kelimeler halinde söze gelse de manadır asıl olan, manadır kişiyi tanış eden muhataba. Sözler ne derse desin Lisan-ı hal tercüme istemez. Yaratılmış bir varlık olmaya ki hal dile bilmesin. Hayvan dahi kendisini sevmeyen de havlar. Ne demişler; ”Söz gümüş ise sükut altındır.” İyi de neden ? Güzel söz amenna ama ne der şimdi burada ? Sükut nice bir şeydir ki o altındır. Acaba sükut daha fazla sırlarımı aşikar eder ? daha fazla mı anlatıyor sözden ? Sözün son durağı dildir, ee o vakit ilk durağı nerededir onun ? Nasıl ki her suyun bir gözü var, kaynağı var, yuvası var. Sözün de çıktığı bir yer olmalı, işte orası sükuttur. Sükut, sözün yuvasıdır, membaıdır. İşte o sebepten biz senin dediğine değil, biz hale bakarız. Olan ne ? Biten ne ? Her işittiğine inanan insan aklı boşa dili yeter ona, şimdi böyle yazarız diye sanılmasın ki sözde bir önem yoktur. Tam tersi vaki, kişi sözüdür. Biz elinde sonunda gül gibi açacak hakikatten dem vururuz. Sözün kuvvetini küçük değil maksadımız, söz güçlüdür elbet, öyle güçlü ki onlar yalana inandırır biz hakikate inandıramayız.